Romanya gezisi anıları Ekim 2016
12 Ekim Çarşamba : 20 derece civarında Ilık bir İstanbul Ekim sabahı Romanya yolculuğumuz başladı.
Sabiha Gökçen havalimanında 28 kişilik ekibimizle buluştuk. Formaliteleri tamamladıktan sonra nihayet uçaktayız. Yolculuğun ortasında dergi karıştırırken sinir bozucu bir mesaj arasında adımın anons edildiğini duyar gibi oldum. “lütfen kendinizi kabin ekibine tanıtınız”
Amanın ihbar mı var hakkımda devlete borcum da yok, hızlıca düşünürken ürkekçe elimi kaldırdım. Ön sıralardan biri yanıma yaklaştı, siz misiniz dedi evet dedim. Meğer ekipten daha önce beni tanımayan bir arkadaşmış tanımak için anons ettirmiş 🙂
Neyse başka acayip bir anons olmadan sisler arasında Bükreş havalimanına indik. Ardından katılımcıları toparlayıp bizi bekleyen araca yerleştik.
Hava 5-6 derecelerde, İstanbul’dan sonra burası oldukça soğuk geldi. 2 saatlik bir yolculuk ardından Sinaia varıyoruz. Burası ilk mola ve gezi durağımız. Romanya ‘da beni hemen şaşırtan şey ülkemizde pek alışık olmadığımız araçların yayayı 100 metre öteden bile görünce hemen yavaşlayıp yol vermeleri. Korna çalanda pek yok.
Ekibe yemek yemeleri ve döviz bozdurmaları için serbest zaman veriyoruz. Ardından Pele? Castle şatosunu geziyoruz. Şatonun oldukça etkileyici bir görünümü var. Ancak kesintisiz yağan yağmur yüzünden fazla tadına varamadan kapalı bir yerde oturup daha çok uzaktan seyrediyoruz. Ekip toplanınca kayın yaprakları ile süslenmiş park yolunu yürüyerek aracımıza varıyoruz. Alpaslan’ın kürtoş dedikleri oranın tatlı simit karışımı ikramını güzelce mideye indiriyor 1 saatlik bir yolculuktan sonrada Predeal’deki otelimize varıyoruz. Kısa bir yerleşme faslından sonra yemek saatine kadar etrafı keşfedelim dedik ama hava burada daha soğuk rakım 1000 mt üzeri fazla dolanamadan otele döndük. Bu akşam yemeğimiz otelde hazırlandı. Menü güzel bir meze tabağı, çorba , ızgare et salata ve en çok beğendiğim yöresel tatlı papanaşi.
13 Ekim Perşembe : Bu gün rotamız Tuz madeni ve Sighi?oara kenti. Kahvaltının ardından yola koyuluyoruz. Araçta Sighi?oara telaffuzu için bayağı bir pratik yapıyoruz. Yolumuz Romanya köylerinden geçerek ilerliyor. İç yollar bozuk olduğundan yolculuğuz beklediğimizden uzun sürüyor. 3.5 saatlik yolculuktan sonra tuz madenindeyiz. Romanya’nın tuz madenleri vakti zamanında sanayi için çok önemli imiş. Önemini yitirince turizme açılmış. Madenin bir bölümüne kadar otobüs ile iniliyor. Ardından uzun bir merdiven inişinden sonra madenin içine giriliyor. Oldukça geniş galerilerden oluşuyor. Burası aynı zamanda astım hastalıkları için tedavi amaçlıda kullanılıyor. Ayrıca içinde çocuk parkı ibadet yerleri ve müzesi de var.
Tuz madeninden sonra sırada Sighi?oara var. Burası için ortaçağ şehri denmişti. Tepeden bakınca kale ve çevresi gerçekten o dönemleri andıran binalarla dolu. İyi korumuşlar ve turistik yerleri mümkün olduğunca yeni yerleşim yerlerini uzak tutmuşlar. Aklın yolu bir elbette yerel yöneticileri tebrik ediyor çok yerde iş işten geçti ama darısını bizim yöneticilerin başına gelmesini diliyorum .
14. Ekim Cuma : Bu gün ki rotamız Raşnov kalesi Bran şehri Drakula’nın kalesi ve Braşov şehri .
İlk durağımız Raşnov kalesi . Uzaktan oldukça etkileyici bir görünümü olan kalenin bir hikayesi de var. Şehri savunma korunma amaçlı yapılmış kale bir tepenin üstüne kurulmuş ve su yatağından oldukça uzakta. Her kuşatmada su en büyük sorun olmuş. Esir düşen 2 Osmanlı askerine kalenin içinden su çıkarabilirlerse özgürlükleri vaat edilmiş. Niyet dalga geçmekmiş tabi ki. 2 asker 17 yıl boyunca uğraşarak 147 mt derinliğinde bir kuyu açıp suya ulaşmayı başarmışlar. Serbest bırakılmamışlar ama ne oldukları da bilinmiyor. Ancak kuyu yakınlarında bulunan yan yana gömülmüş 2 iskelet belki de onlara aitmiş. Transilvanya bölgesinin hikayesi bol binaları şatoları oldukça etkileyici.
Evet sırada en çok merak edilen Drakulanın şehri ve kalesi var. İrlandalı yazar Bram Stoker’ın 1897’de İngiliz gezgin Emily Gerard Transilvanya hakkındaki yazılarından esinlenerek yazdığı bir roman sayesinde dünyaca üne kavuşmuştur. Bu hayal ürünü kont bölgede 1400 lü yıllarda yaşamış Vlad Tepeş ( Esirleri kazığa geçirerek cezalandırması ile ünlü ) görünümü ve yaptıkları ile özleştirilmiş. Bunun da ayrı uzun bir hikayesi var merak edenler google da bulabilir.
Öğlen suları Bran’a varıyoruz. Kale gerçekten uzaktan bakınca etkileyici ve ürkütücü. Ama tamamen turist öpmece olmuş. İçindeki odaları gezmek için bile ayrı para alıyorlar. Yemek alışveriş fotoğraf molası ardından 17:00 suları gezimizi bitirip otelimize dönüyoruz. Anı olarak da Drakula tişört ve kupa aldık. Yine oldukça keyifli bir gün geçirdik tek sorun havanın oldukça soğuk olması.
15: Ekim Cumartesi : Kanyon yürüyüşü ve Braşov gezisi .
Sabah yürüyüş çantamızı kumanyamızı ayarlayıp kanyon yürüyüşü için yola koyuluyoruz . Yedi Merdivenli Kanyon olarak bilinen Brasov – Sapte Scari Canyon Piatra Mare dağlarının batısında yer alıyor. 10:30 suları yürüyüşe başlıyoruz. Burası yürüyüşçülerin ağaçlar arası gerilmiş çelik tellerle yapılan zipping yapmaya gelenlerin uğrak yeri. Giriş buraya da paralı bizimkiler duymasın.
Yürüyüşün ortasında yedi merdivenli kanyon denen yeri tırmanıyoruz. Bildiğiniz çelik merdivenleri kayalara döşemişler. 3 saatlik keyifli bir yürüyüşten sonra tekrar aracımıza dönüyor rotamızı Braşov şehrine çeviriyoruz.
Braşov en beğendiğim turistik şehir diyebilirim. Burası da tamamen turistik olarak düşünülüp vakti zamanında kötü yapılaşmadan uzak tutulmuş. Asıl yaşam yerleri ise bizimkilerden farkı yok laz müteahhit binalarından oluşuyor. Kara kilise ve diğer önemli binalar oldukça etkileyici. Bura da olmak insan ayrı bir hava ve keyif veriyor. Türklerin izleri de bolca var bildik pastaneleri oralara da açmışlar.
Gezen Türk kafileleri de görmek mümkün.
Ekibe 21:00 a kadar serbest zaman verildi. Biz 6 arkadaş değişiklik olsun Predeal’e trenle vardık. Yerel halkta İngilizce bilen olmadığından bilet alma trene binme aşamalarını vücut dili ile gerçekleştirdik.
Keyifli bir yolculuktan sonra 22:00 suları otelimize vardık.
16: Ekim Pazar : Otelde personeline veda edip sabah erken ayrılıyoruz. 14:00 da uçağımız var kalan vakti Bükreş’te geçireceğiz. Çavuşesku’nun yaptırdı sarayı diye bilinen aslında halk evi olarak yaptırdığı binanın büyüklüğü şaşırtıcı. Şehir uzun, geniş cadde ve meydanları ile kişilik bulmuş. İnsan ister istemez kendisi ile karşılaştırıyor. Bizim neden güzel meydanlarımız yok olanlarda binalaştırılmak isteyen o zihniyeti anlamak mümkün değil.
Uçağımıza binip Romanya soğuğunu, güzel şehir caddelerini , ilginç hikayelerini geride bırakarak günlük yaşamlarımıza döndük.
Güzel bir etkinlik oldu. Transilvanya hep bana büyülü gelmiştir. Belki de seyrettiğim filmler ve kitaplar sayesinde. Buraları da olmak görmek çok keyifli idi. Katılan arkadaşlara ve Gezinin mimarı Alpaslan’a sonsuz teşekkürler.
Güzel binalar şatolar, Sinaia ,Braşov , Sighişoara, papanaşi, kürtoş araçların yayalara yol vermesi.
Araç firmasının vahşice yapmadığımız kilometreleri peşinen istemesi, Alpaslan’ı da strese sokmaları da aklımda kaldı unutamıyorum.
Başka güzel gezilerde buluşmak üzere.
Sevgilerimle
Yılmaz Ece
yilmazece@msn.com
ecesistem 19 Ekim 2017 at 08:37
Güzel bir gezi olmuş elinize sağlık
EYLEM 7 Ocak 2019 at 21:32
Etkinliğe katılmak için sabırsızlanıyorum 🙂
ecesistem 8 Ocak 2019 at 23:08
2019 sürümünü hazırlanıyor 🙂